Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yoran İnsanlar

Çevrenizde hiçbir şey yapmadan sizi sadece konuşarak yoran insanlar var mı blokurlarım? Bir insan bir deveyi hendekten atlatmak istese ancak bu kadar yorulur. Psikolojimizi harap eden, istediği şey uğruna karşısındakinı harcamaktan geri kalmayan, düşüncesiz, sinsi insanlar.. Yazık ki onlara asla büyüyemeyecekler.  Hep aynı kum kutusunda, hep aynı evin soğuk odalarında tutuklu kalacak çocuklukları.  Yahu insan gibi yaşasanıza? Ne bu gösteriş tutkusu, ne bu "en iyisi benim" rolü? Ne olursa olsun kendilerinden daha iyisinin olabileceğini kabul edemiyorlar asla. "Ama, ben" dillerinden düşmüyor.  "En zorunu ben yaşadım, en ağırı benim başıma geldi" demekten asla sakınmıyor dilleri. Kaçma isteği uyandırıyorlar mı sizde? Bir psikologdu galiba yanlış hatırlamıyorsam bu tarz enerji çeken insanları dinlerken elinizi göbek deliğinizin üzerine koymak lazımmış, öyle demişti. Enerjinizi sömürmemeleri için. Halil Ata Bıçakçı da der ki "yastık gibi yumuşa

Blogları Canlandırma Projesi; Mart Ayı Güncellemesi

  Merhaba sevgili saygıdeğer, blokurlarım. Size bundan sonra blokur diyeceğim. Blokur; blog okur kelimelerinin birleştirilmiş hali.  Biliyorsunuz ki Blogları Canlandırma Projesi kapsamında mart ayında okuyacağımız kitapların ya da izleyeceğimiz film- dizilerin teması "kadın". Bu kapsamda benim okuduğum  kitap da bu ay Bülent Gardiyanoğlu'nun "Kadın Olmayı Hatırlamak" kitabı.   Giriş kısmında yazar kadınların toplum tarafından kadınlara atfedilmiş sorumluluklarından bahsetmiş biraz.  Açıkçası yazarın kadınlara karşı tutumunu pek beğenmedim. Dönüp dolaşıp erkekleri savunmuş gibi geliyor ama hadi bakalım hayırlısı.  1) Yazar diyor ki, "kadınlar anne olurken kadın olduklarını unutuyor, eş oluyor ama sevgili olmayı unutuyor, kendini çocuklarına feda ediyor ama kendisi için yaşamayı unutuyor." Şimdi ben de diyorum ki kadınlar kadın olduklarını unutmuyor. Kimse eşi için sevgili gibi olmak zorunda değildir. Bu kadınların eşlerine sunduğu bir güzelliktir, neza

Asla Durdurulamayan Nesne ve Asla Geçilemeyen Engel

 Asla durdurulamayan bir top düşünün, yuvarlana yuvarlana asla geçilemeyen bir duvara doğru gidiyor. Sonuç ne olur? Uzun yıllardır aklımı kurcalayan bu soruyu çok uzun zamandır biliyorum. Bakın cevabını değil soruyu biliyorum. Bunu lisede felsefe dersinde şu şekliyle de duymuşsunuzdur; "Allah kendinden büyük bir varlık yaratabilir mi?" Şimdi sorunun cevabını açıklayıcı bir örnek vereyim; 3 kişilik bir arkadaş grubunuz olsun. Bu grubun en güçlüsü sizseniz, diğerleri sizden daha güçlü değildir sonuç olarak. O zaman sizinle yarışacak kimse yoktur grubunuzda. Peki grubunuzda iki tane en güçlü olabilir mi? Yani birisi size "sizin grubunuzun en güçlüsü kim?" dediğinde iki kişinin adını birden mi verirsiniz? Hayır, (nezaket, alçak gönüllülük gibi şeyler dışında) kim güçlüyse onun adını söylersiniz. İşte sorumuzun cevabı da burada. ASLA durdurulamayan bir nesnenin olduğu evrende onu durdurabilen bir varlık olmadığı için nesneye ASLA DURDURULAMAYAN NESNE denir. Y

Mimarlık ve Maketler

Bir süredir yazılıp çiziliyor, konuyla ilgili konuşuluyor. Bize de hergün soruyorlar "doğru mu değil mi?". 'Değil' desek de inanmıyorlar, 'yok öyle bir şey' desek de inanmıyorlar. Demek ki hissediyorlar. Belki de haklılar. Hayır hayır haksızlar! Uzun zamandır bloga yazı atmıyorum daha doğrusu atamıyorum. Çünkü daha önceleri de söylediğim gibi burası bir keşmekeş ve ben çok yoğunum. Uzun zamandır yazamıyor olmamın tek sebebi eşimin projesi için maket yapıyor olmamdan kaynaklı. Günlerdir onun maketi için çabalıyoruz.  Eşim Gebze Teknik Üniversitesi Mimarlık bölümünde okuyor ve bu dönem iki projesi var. Dersleri çok yoğun. Ayrıca evimizin 'muhteşahane' kalabalığı sayesinde de gündüzleri ders çalışamıyor. Geceleri de onun için sınırlı. E biz de ne yapalım derken blokurlarım; makete el atmaya karar verdik! Evet efendim gördüğünüz gibi. Koca bir pafta ve üzerine Filiz Makarna ile Demko salçanın kartonlarından yapılan küçük binalar.. Çok zormuş. Ö

Dünya'nın En Sağlam Katısı; Aerojel

Camın üzerine bir küp çikolata koysanız ve alttan camı ısıtmaya başlarsanız ne olur?  Çikolata erimeye başlar.  Peki cama dokunabilir miyiz?  Tabii ki hayır. Bunun aksine uzay araçlarından tutun süs eşyalarına kadar kullanılabilen ve neredeyse tamamı (%99.9'u) havadan oluşan aerojel buna izin vermiyor. 

Blogları Canlandırma Projesi; Mart Ayı/ Kadın teması

Merhaba sevgili okurlarım, arkadaşlarım! Bu ay sevgili Şule Uzundere (yan tarafta takip ettiğim bloglar arasında görebilirsiniz) ve sevgili Okurix aracılığıyla katıldığım bu projeden sizlere biraz bahsetmek isterim. 32 kişilik dev kadromuza da buradan selam gönderiyorum. Her ay belirlenecek bir konu üzerinden okuyacağımız bir kitap, izleyeceğimiz bir dizi veya film üzerine yapacağımız yorumlar ile bloglarımızın kapısını camını şöyle bir açıp havalandıracağız. Oh püfür püfür! Gelsin yaz temizliği, gitsin kış rehaveti!

Animasyondan Fırına; Ratatouille/Ratatuy

Daha önce animasyon film izlediniz mi bilmiyorum ama çok geç kalmış sayılmazsınız. 2007 çıkışlı ve Altın Küre ödüllü bu animasyon film adını bir Paris yemeğinden alıyor!  Yemek Olan Ratatouille; Yemek olan Ratatouille dilimize Ratatuy/sebze dizme olarak geçiyor. Yüksek bir ihtimalle yanlış anlaşılmış olsa gerek ki, animasyonda bahsedilen yemekle asıl Ratatuy arasında büyük farklar var. Yemeğin aslı haşlanmış bir tava sebzeden oluşsa da günümüze gelene kadar değişmiş, revize edilmiş. Köylülerin yemeği sayılan Ratatuy, sebze ya da sebze artıklarının bir arada kaynatılması ile ortaya çıkmış.  Ama aldanmayın; köylü milletin efendisidir! Bu da benim yaptığım Ratatuy;  Animasyon Olan Ratatouille; Yönetmen;   Brad  Bird Yıl; 2007  Animasyonumuzda geçen Ratatouille, ünlü şef Auguste Gusteau'nun spesiyallerinden. Gusteau'nun restoranı yemek eleştirmeni  Anton Ego tarafından yapılan bir eleştriden sonra gözden düşer ve bunlara dayanamayan şefin kalbi dayanamaz.  A

Kadınlardır Koca Dünyayı Doğuran

Bu yazıma nasıl başlasam bilemiyorum. 2021 yılının henüz üçüncü ayına girdik ki öldürülen kadın sayısı 47. Sadece iki gün önce 34'tü. Bu yazıyı 1 Mart'ta yazmaya başladım ve bugün 7 Mart. Sadece kadınlar gününden 1 gün önce 2 kadın daha canice öldürüldü. Anıt sayaç bugün 67 ismi daha yazdı hanesine. Yazıklar olsun! 2019 Kadın, Barış ve Güvenlik Endeksi araştırmasına göre; 167 ülke arasından kadınlar için hayat kalitesinin en yüksek olduğu ülke Norveç olurken, Türkiye 114. sırada yer almıştır. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporuna göre de Türkiye 153 ülke arasından 130. olmuştur. (Vikipedi) Doğuran, büyüten, öğreten her bir mesleği bir arada yapan kadınlar, kadınlarımız, çiçeklerimiz soluyor.  Ne yazık ki süregelen bir kaç yıldır 8 Mart Dünya kadınlar günü anlam ifade etmiyor. Kadınlar günü denildiğinde akıllara suçsuz yere öldürülen kadınlar toprağın altında yatarken biz nasıl kadınlığımızı yaşayalım sorusu geliyor. Sahi, biz nasıl yaşayacağız bu kadınlar gününü? Sevincimiz bur

Ördek Fenomenler

Nedir Bu Ördek Sendromu? Hiç Instagram ya da twitter'da gezerken hatta YouTube'da vlog izlerken şöyle söylediğiniz oldu mu; "neden herkes mutlu da ben mutsuzum?" Size iki iyi haberim var! Birincisi biz de o hayatlara özeniyor, sorunun bizde olduğuna inanıyoruz. İkincisi ise o hayatlar sandığınız kadar mutlu değil! İşte isviçreli bilim adamları, psikologlar buna Stanford  Ördek Sendromu demiş. Ördek Sendromu sosyal medya veya dışarıda mutlu gördüğümüz insanlar üzerinden kendi hayatımızı sorgulamamıza verilen kısa bir isim. Adının geldiği yer ise çok mantıklı! Ördeklerin suda süzülür gibi yüzmesinin altında muntazam bir ustalık, mükemmel derecede sarfedilmiş bir emek vardır. Yaratılışlarında anne karnında yüzmeleri için gerekli ayak yapısı, tüylerinde bulunan ve suya batmalarını engelleyen yağ dokusu bir de üstüne ayaklarındaki hız. Suda öylece süzülür gibi dursalar da ayakları suyun altında bıcır bıcırdır. Biz de ördekleri bu görüntüden dolayı çok çaba sarf

Sınırsız Yolculuklar; Kitaplar

Bir kitabı seçerken neye dikkat ediyoruz?  Tıpkı Araba Sevdası 'ndaki Bihruz bey gibi kapağına ve dışına mı yoksa içine mi? Alıp rafa mı koyuyoruz yoksa kafamızla kalbimiz arasında bir yere mi? Kitap biterken buhrana kapıldığınız oluyor mu? Zannediyorum ki ben bitecek diye telaşa kapılıyorum ve okuma isteğim kaçıyor. Kitabın son 40 sayfasını bir haftada okuyorum bu yüzden. Bazen birinin okuduğu kitabı görüyorum ve görüşlerim o kitaba göre yol alıyor. Daha önce okuduğum bir kitapsa; "Ah ne büyük bir kayıp böyle bir kitabı ne kadar geç okuyor." diyorum. Okumadığım bir kitapsa; "Yetişemiyorum işte yetişemiyorum daha hızlı okumam lazım okunacak daha çok kitap var." diye hayıflanıyorum. Bunun adını Youtube'da bir psikolog ele almış; Telaş Çağı / fomofobi . Ne bu fomofobi? ' Bir şeyleri kaçırma korkusu.' Evet galiba fomofobiğiz.  Bir şeyler sürekli yol almaya devam ediyor fakat biz yetişemiyoruz. Peki ne yapmalı ki biz bundan kurtulalım ya da

Comment

ARAMIZA KATILIN;

Translate